(Yitik öyküdür)<br /><br />Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan<br />İki ayrı yürekte durmadan kanayan<br />Seyduna’yla Şahrud<br />Yüreklerin akarken bıraktığı izi<br />Birbirlerinin gözlerinde aradılar.<br />Yoktu.<br />İki iklim farkıydılar<br />Ne zaman göz göze değseler<br />Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.<br />Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı<br />Üçüncü bir kente düşmüş suretleri<br /><br />Şahrud gökyüzü geliniydi.<br />Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.<br />Bir solukluk rüzgarda bile<br />Usul usul kanardı gelincik bedeni.<br /><br />Seyduna yeryüzü cehennemi.<br />Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını<br />Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,<br />Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.<br /><br />İki iklim ayrıldılar.<br />“Ya Şahrud!” dedi Seyduna<br />“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.<br />Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.<br />Su gibi git.”<br /><br />Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.<br />Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.<br />Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,<br />Yüzlerine oturdu.